|
Ruhumun haykırışlarını sana anlatamam Gönül! Biz ayrıyız arkadaşız
biliyorum... Ama gene de ben dostuma aşık oldum be Gönül... Evet seni
seviyorum ve galiba ölünceye kadar bu böyle devam edecek... Hatırlar mısın
bir birimize sevgi sözcükleri fısıldadığımız günleri... Hatırlar mısın
öyle içten ve samimi cümlelerimizi... Göz yaşlarımızı... Şimdi şu an, şu
satırları yazarken ve sen şu satırları okurken, yaşadıklarımız bir an
olsun gözümün önünden gitmiyor be dostum! İnsan bazı şeylerin kaybettikten
sonra değerini anlarmış... Ben kaybettiğim seni ve senli günleri hayal
ettikçe çıldıracak gibi oluyorum... Şu an tek sığınağım var o da Rabbim...
Gönül, sensizliğin bu kadar ağır olacağını bilemezdim... Ama artık
biliyorum... Her şeyin bir sonu var ama bu ayrılığın bir sonu yok gibi...
Şimdi anlıyorum Mecnûn'un çektiklerini ve şimdi anlıyorum Fuzûli'nin [
Bende Mecnûndan füzûn âşıklık istidadı var / Âşık-ı sâdık benim Mecnûnun
ancak adı var ] dizelerini neden yazdığını... Gönül' artık Başkaları
bende muhteşem bir aşk tecrübesi görecek ama ben hep ödünç aşklar
yaşayacağım galiba... Çevremdeki aşkları görüyorum da, hemencicik beni ve
seni o aşıkların yerine koyuyorum... Evet... Bir süreliğine de olsa ödünç
aşkları aşkıma elbise diye giydiriyorum... Bir süreliğine de olsa kendimi
aldatıyorum... Ruhumu... Fakat, ödünç aşkların benim aşkımla
yaşayabileceğinin bir yolu olmadığını gördüğümde o aşkları çekip
atıyorum... Ödünç aşklar bana göre değil anlıyorum!!! Gün 24 saat ve ben,
24 saatin her dakikasında ve her saniyesinde seni düşünüyorum... Bu öyle
bir hal aldı ki; Gönül, nereye baksam oradasın... Kime baksam ondasın...
Gözümü kapatıyorum, gene seni görüyorum... Hatırlar mısın bilmem ama hani
seni gördüğüm o gün, o kısacık zaman var ya, işte o halinle aklıma
kazınmışsın... Söküp atamıyorum... Artık ben yok be Gönül... Baştan ayağı
bir sen var bende... Gönül , Sevdan günümü karattı ve aşk bilinç
dizginlerimi elimden aldı... Yalnızım... Sensizim.... Çaresizim...
Yaralıyım... Kırgınım... Bilmiyorum neden ama, seni bir türlü silip
atamadım... Senden vazgeçmiyor bu gönül... Gönül, uzaklardan gelmiştim
aşkına, nehirleri olan şehirlerden sana deniz olmaya gelmiştim... Belki
daha kolay olurdu ayrılmak senden, gün batımı sohbetlerini özlemesem...
Ağlamayacaktım... Senli zamanları aklıma gelince bu şehrin, belki daha
kolay olurdu... Çay bu kadar sıcak olup, senin sıcaklığını hatırlatmasa,
mevsimlerden yaz olmasa, denize yaz yağmurları düşmese, torağa kokusunu
vermese, yokluğuna gülümseyip ağlamayacaktım... Uzaklardan yeni
hayatlardan bahsetsek de, duyduğum her şarkı sen... Vaktinden çok sonra
gelen, Sevdalı bir yağmur gibisin, Çisil çisil gözlerimden, notalarıyla
özdeşmese... Ağlamayacaktım.... [Suçlarım] çok olsa da, [Günahlarım] çok
olsa da, [Cezam] sensizlik olmasa... Ağlamayacaktım... Ama gel gör ki,
ağlıyorum... Yılın 365 Günü, 8760 saati, 525600 dakikası, 31536000
saniyesi ağlıyorum... Hem bu çok ağır be Gönül... İnan ki!!! Bu yükü daha
ne kadar taşırım bilmiyorum... Ama dayanabildiğim kadar dayanacağım.... Ne
de olsa ölümden öte köy yok... Bu şehir ve ben ve de yaşamak, hepimiz
viraneyiz... Yokluğuna dayanmaya çalışıyorum... Ama gel gör ki; Sen
[Yoksun] diye, göç edip gitti Nemrut'un o güzel gün batımları... Sen
[Yoksun] diye, güneş doğmuyor bu şehre, göz yaşlarına karışmış yağmurlar
eksilmiyor sokaklarımdan... Hep karanlık, hep karanlık. Toplamıydı
hayatım, özlemlerim... Dağılmış savrulmuş parçalarımı düştükleri yerlerde
bıraktım... Vazgeçilmelerde yoğruldum... [İnce ince] kanıyorum be Gönül...
Ama yinede ektiğin çakırdikenlerini söküp atamıyorum içimden.... Hani
arada bir soruyorsun ya başkası var mı diye? İşte cevabı: Kanadı kırık bir
kuş gibi uçuyorum hep, ne bir dala ne bir avuca [Konamıyorum]... Gönül,
Kaybetmemek için hayalini, gözlerimi sana yumdum bir daha
[Uyanmadım]-[Uyanmayacağım].... Bir adamın dediği gibi;
Gitmeler
yeter mi unutmaya,
sanıyorsun...
Arkanda bırakmışsan yüreğini... Dev bir dalgadır ayrılık denen
canavar...
Yaşanmış ne varsa alır gövdesine...
Dev bir dalgadır ayrılık, Alır seni kendinden Alırda içine çeker. Sen ve
ayrılığın kalır çekilen suların ardından... Nereye baksan unutmaya
çalıştıkların görünür gözüne... Dalı kırık bir ağaç görürsün...
Çiçeklerini vermiş sulara, Çiçeğine hasret ağacı görürsün... Ayrılığını
hatırlarsın dalı kırık ağacın yüreğinde... Bir yavru kuş görürsün,
Yuvasından kopmuş, Annesine hasret, Bir ağıt vardır ana yüreğine
söylenen, Bir yavru kuşun yüreğinde bulursun kendini... Hasretin aklına
gelir yine... Unutamazsın aşkını... Unutamazsın kendinde olanı...
Unutmaz insan aşkını ayrılık ateşinde yanarken... Git gidebilirsen...
Uzaklara git... Kendini bile kaybedeceğin uzaklıklara koş... Ama
unutamayacaksın yine de... Gün batımı gibidir ayrılık, dostum...
Karanlıklar başlar başlangıcı ile ayrılığın... Gölgen bile terk eder
seni... Sen terkedilmişliği yaşarsın... Gölgenin kayboluşu ile... Unut
unutabilirsen o zaman aşkını... Kör bir karanlık olur dünya...
Pencerenden bakarsın sokaklara... Karanlıklar içinde bakarsın gelip
geçen insanlara... Göremezsin yüzlerini... Göremezsin bakışlarını...
Böyledir ayrılık... Alır seni senden... Göremezsin açan çiçeği...
Göremezsin gündoğumunu... Göremezsin gülen yüzleri... [Git Gidebilirsen
Şimdi]... Unutabilir misin sanıyorsun... Kaçmak çözüm mü sanırsın
dostum... Anıları doldurmuşsun yüreğine... Nereye gitsen yansıyacak
yaşamına yüreğinde taşıdıkların... Kaçamayacaksın o zaman... Bileceksin,
unutmayacaksın... Bir sevgiye sarılacaksın... Bir çocuk yüreğine
sarılacaksın belki... Belki denizin mavisine aşık olacaksın... Belki
gökyüzünün enginliğine vereceksin kendini... Seveceksin ama illa ki...
İlla ki sevgiyi yaşayacaksın... Bir gülen yüze vereceksin sevgini... Bir
dost sohbetinin sıcaklığında eriyecek yüreğin... Müziğin notalarına
vereceksin kendini aşkına verir gibi... Seveceksin doğayı, seveceksin
insanı... Bileceksin çivi çiviyi söker... Sevginin ateşinde eriteceksin
aşkını... Aşkını sevgine katacaksın... Ama yalnız ve yalnızca kendini ve
karşındakini kandıracaksın... Bir kere sevdin mi, bir daha sevmeler zor
be Gönül...
Gönül...! Senle yaşadığımız an'lara dönüp, hayallerime bakıyorum da...
Ama boş ver şimdi hayali sen... Gece
boyunca kalbime baktım... Bir içsel ve düşsel hesaplaşma yaşadım... Bir
de gördüm ki, ölümü tutuyorum avuçlarımda... Öyle bir anlık ölüm
değil... Uzun süren bir acıdan sonra gelecek bir ölüm... Avuçlarımda
geleceğimi gördüm... Bugün, yarın, kim bilir belki de daha sonra... Ama
acı ve ızdırap dolu bir ölüm... İntihar değil... Zamanı geldiğinde
gelecek ölüm... Acı... Mor bir ölüm olsun istiyorum ve kalbime
sesleniyorum... Hadi topla eşyalarını ey kalbim, gidiyoruz birlikte,
yine baş başa kaldık seninle... Kaldıramam gün ışığı sohbetlerini,
yağmurlara kalamam daha fazla... Daha fazla acı çekemem bu aşk
yolunda... Hadi çabuk ol biraz... Kalalım yine bir başımıza... Sen yine
şanlısın kalbim, O sende kalacak, içinde yaşayacak... Bense, yıkık
sevdalar ağırlığında, mor bir ölümü tutuyorum avuçlarımda... Yeni bir
bahara merhaba diyemem bundan sonra... Sararmış sonbahar yapraklarını
gör benim ruhumda... Evet kalbim [Sevdim]. Başkasını sevemem bundan
sonra... AL götür beni buralardan kalbim... Hep ikimizin birlikte
gittiği, en güzel duygularımı, göz yaşlarımı döktüğüm, sahildeki
kayalara... Geç kalan bir aşkı geride bırakarak... Sevdamı kanadı kırık
bir martının kanatlarına yükleyerek... Biliyor musun kalbim, benim de
[Hayallerim] vardı, [Baharlarım] vardı, [Düşlerim] vardı... Şimdi ise
nasıl saklarım yüreğimde ki incinmişlikleri, nasıl gülümserim hayata
yeniden... Bir isyan akıp gidiyor gözlerimden... Bir aşk düşüyor
yüreğimden... Şimdi [Veda Zamanı]... Haydi kalbim [Kalk] bize gitme
zamanı...
<< ! GEL ! >>
<< Diye haykırıyor
bir ses sonra... >>
<<
Gönül!!!! Sen Yokken... >>
Namazlara
Sığınıyorum...
Sonsuz Bir Acıyla Yanıyorum....
Ölüyorum...
<< ! GEL ! >>
<< ! ve ! >>
<< ! KURTAR ! >>
<< ! SANA ! >>
<<>>
! AŞIĞIM !<<>>
|
|